NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ
حَنْبَلٍ
حَدَّثَنَا
إِسْمَعِيلُ
بْنُ
إِبْرَاهِيمَ
عَنْ ابْنِ
جُرَيْجٍ
عَنْ أَبِي
الزُّبَيْرِ
عَنْ جَابِرٍ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
الشُّفْعَةُ
فِي كُلِّ
شِرْكٍ
رَبْعَةٍ
أَوْ حَائِطٍ
لَا يَصْلُحُ
أَنْ يَبِيعَ
حَتَّى يُؤْذِنَ
شَرِيكَهُ
فَإِنْ بَاعَ
فَهُوَ أَحَقُّ
بِهِ حَتَّى
يُؤْذِنَهُ
Câbir (r.a)'den,
RasûJullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Şüf a, her ev ve
bahçe için (sabit) tir. Bir kimsenin, ortağına haber vermedikçe (müşterek malı)
satması doğru olmaz. Satarsa, ona haber verinceye katlar ortağı o mâlı almaya
daha müstehaktır."
İzah:
Şüf'a, satılan bir malı
ortaklık -veya komşuluk- sebebiyle, öncelikle alabilme hakkıdır. Yani bir mal
satıldığında; varsa ortağı, yoksa komşusu o malı, satın alana vermeyip kendisi
alma hakkına sahiptir. Bu hakka şüf'a hakkı, bu hakkı kullanana da şâfi' veya
şefi' denilir. Satıcı, malını; şüf'a hakkına sahip olan almak isterse bir
başkasına satamaz. Fakat, şefi' şüf'a hakkından vazgeçerse o zaman satabilir.
Hadisin zahirinden, şüf'a
hakkının ortağa ait olup bunun ev ve bahçede sabit olduğu anlaşılmaktadır. Bu
mana bütün taşınmaz mallara şamildir. Ancak şüf'a konusunda daha başka
rivayetler de vardır. Onun için, bazı konularda görüş ayrılıkları vardır. Biz
konuyu derli toplu takdim etmek için birkaç bölüme ayırmak istiyoruz:
1- Şüf'a hakkı kimlerin
hakkıdır?
2- Kendisinde şüf'a
hakkı sabit olan mallar nelerdir?
3- Şüf a hakkının sabit
olmasına sebep olan hâdise veya hâdiseler nelerdir?
4- Şefi', "bir
malı şüf a hakkıyla satın almak isterse ne zaman alacaktır ve neye göre bedel
ödeyecektir?
5- Birden fazla şefi'
varsa satılan malın şefi'ler arasında bölüşülmesi nasıl olacaktır?
Şimdi bu maddeleri
teker teker ele alalım:
1. Şüf'a hakkının
kimler için sabit olduğu konusunda iki esas görüş vardır:
a) Şüf'a hakkı,
bölüşülmemiş ortak malda ve bölüşmeyen ortak içindir. Yani, müşâan ortak olan
bir araziden, ortaklardan birisi kendi hissesini satarsa, diğer ortaklar bu
hisseyi şüf'a yoluyla almak hakkına sahiptirler. Fakat ortak mal bölüşülmüş,
hudutlarjıyj Şafiî vc MailKflere aittir. Bundan sonra gelecek olan iki hadis bu
görüşün delilidir. O hadiselerde; Rasülullah (s.a.v.) Efendimizin, şüf'a
hakkını taksim edilmemiş mal için isbat ettiği, hudut ve yolları tesbit edilen
arazide ise şüf anın olmadığına işaret ettiği belirtilmektedir. Biraz sonra
ter-cemeleri geleceği için hadiseleri buraya almıyoruz Aynı konuda, Saîd b.
Mü-seyyeb'ten mürsel bir hadis rivayet edilmiştir. Artıned b. Hanbel, bu
hadisin şüf'a konusunda rivayet edilen hadislerin en sağlamı olduğunu söyler.
b) Hanefîlere göre;
ortaktan başka, bitişik komşu da şüf'a hakkına sahiptir. Yani ortak yoksa,
şüf'a hakkı bitişik komşuya intikal eder. Hanefîlere göre şüf'a hakkına sahip
olanların sırası söyledik.
1) Bizzat malın
kendisine ortak olan kişi,
2) Satılan malın,
hakkında (sulama ve yol gibi) ortak olan kişi,
3) Bitişik komşu.
Bu sıradakilerden
önceki, sonrakinin hakkını düşürür. Fakat, önceki kişi hakkından vazgeçerse hak
bir sonrakine geçer. Meselâ; iki ortaktan birisi, ortak olan tarladaki
hissesini satsa, şüf'a hakkı diğer ortağa aittir. Diğer ortak bu hakkından
vazgeçerse hak, varsa hukukta ortak olana yani yol veya sulama kanalında ortak
olana geçer. O da şüf'a hakkını kullanmazsa, o zaman hak bitişik komşunundur.
Şüf'a hakkının ortak
için sabit oluşunu ifade eden delillere yukarıda işaret ettik. Biraz sonra
gelecek olan 3516, 3517, 3518 nolu hadisler de komşu için şüf'a hakkının sabit
olduğunun delilleridirler. O hadislerde Hz. Nebi (s.a.v.); komşunun, komşunun
ev veya arazisine herkesten daha müstehak olduğunu haber vermektedir. Ayrıca
şüf'a hakkının meşru kılınmasındaki hikmet; malı satın alan bir yabancıdan
gelmesi muhtemel olan rahatsızlığı önlemektir. Bu rahatsızlık, ortak için
olduğu kadar, komşu için de söz konusudur. Çünkü, kötü komşunun komşuya
vereceği zarar, ortağına vereceği zarardan hiç de aşağı değildir.
2- Satılmaları
sebebiyle şüf a hakkı sabit olan mallar konusu da âlimler arasında ihtilaflıdır.
Bazı mallarda şüf anın sabit oluşunda görüş birliği olduğu halde bazılarında
görüş ayrılıkları vardır. Şimdi de bu konuyu ele alalım:
a) Şüf'a hakkı sadece
ev, tarla, bahçe gibi gayrimenkul (taşınmaz) mallar için sözkonusudur.
Müşterek yollarda da şüf'a caridir. Arsa hesaba kar turnadan sırf bina
satılırsa bunda şüf'a yoktur.
Bu görüş, Hanefîlere
aittir. Üzerinde durduğumuz hadis, bu görüşün delilidir. Ayrıca, şüf anın
sübutunda gözetilen hikmet, taşınmaz mallar için mevzuu bahistir.
b) Mâlikîlere göre; ev
ve arazinin yanı sıra tarladaki ortak kuyu ve sergi mahallerinde de şüf'a
sabittir. Meyveler konusunda ise İmam Mâlik'ten iki görüş vardır. Mâlik'e göre;
yolda ve evin arsasında şüf'a yoktur.
İmam Şafiî de; kuyu,
yol ve arsa konusunda İmam Mâlik ile birliktedir. Meyve konusunda ise farklı
görüşü benimsemiştir.
c) İster menkul olsun
ister gayrimenkul, satılan her türlü ortak malda şüf'a hakkı geçerlidir. Kadı
Iyaz bu görüşün şâz olduğunu söyler.
3- Şüf a hakkını
doğuran sebep nedir?
Tüm âlimler, satış
yoluyla şüf'a hakkının sabit olduğunda hemfikirdirler. Yani bir mal satılırsa,
o mal üzerinde şüf'a hakkı doğar. Ayrıca İmam Mâlik ve Şafiî'ye göre; mehir ve
cinayet ersi gibi bir bedel mukabilindeki tüm intikallerde şüf a caridir. Yani bir
kimse, meselâ bir tarlasını mehir ola-
rak verse, o tarladaki
şefi' malı alabilir. İmam Mâlik'ten nakledilen diğer bir görüşe göre ise, ister
her türlü süf a sebebidir.
Hanefîlere göre satış
dışındaki bir yolla şüf'a hakkı sabit olmaz.
4- Şüf'a hakkı, mal
satıldığı anda doğar. Dolayısıyla şefi', şüf'a hakkının kendisine ait olduğu
bir malın satldığını duyduğu zaman, görüşünü ortaya koymalıdır. Yani malı
almak istiyorsa bu isteğini hemen söylemelidir.
Hanefîlere göre şefi'in
şüf'ayı talebi üç merhalede tamamlanır:
a) Talebu'l-müvâsebe:
Malın satıldığını duyar duymaz, şüf'a yoluyla o malı alacağını söylemesidir.
Eğer o esnada yanında kimse varsa o isteğine onları şahit tutar. Yoksa kendi
kendine söyler. Bundan maksat, ileride mesele hâkime intikal ettiği zaman,
gerekirse şüf'ayı taleb ettiğine yemin edebilmesidir.
b) Talebu't-takrîr
ve'1-işhâd: Mal henüz satıcıda ise onun yanında, alıcıya teslim edilmişse
alıcının yanında veya satılan gayrimenkulun yanında ve şahitler huzurunda şüf'a
talebinde bulunmasıdır. İlk talebi şahitler huzurunda olmuşsa, bu ikinci
talebe ihtiyaç duyulmaz.
c) Talebü'l-hasâme
ve't-temlîk: Şefi'in, mahkemede şüf'a davası açmasıdır.
İlk iki talebin geciktirilmesi
şüf'a hakkını düşürür. Bu son talebin geciktirilmesi ise Ebû Hanîfe'ye ve Ebû
Yusuf'a göre hakkı düşürmez. İmam Muhammed'e göre bir ay zarfında dava
açılmazsa hak düşer.
Şefi', satılmış olan
malı alırken satıldığı fiata alır. Daha düşük veya daha fazla bir fiat
istenemez. Satıcı müşteriden paranın bir kısmını düşürmüş-se bu şefi'den de
düşer.
İlk satış vadeli
olmuşsa, Hanefîler ve Şâfiîlere göre şefi' muhayyerdir. İsterse peşin ödeme
yapar, isterse bu vade ile satın alır. Mâlik'e göre ise, şefi' zenginse veya
zengin bir kefil getirebilirse aynı vade ile alır.
5- Şefi' birden fazla
olursa; eğer derece itibariyle birbirinden farklı iseler, şüf a hakkı öncekine
aittir. Yani, hem ortak hem de komşu varsa şüf'a hakkı ortağa aittir. Ama
şefi'ler -birden fazla ortağın bulunması gibi- aynı seviyede iseler mal
şefi'ler arasında bölüştürülür. Bu bölüşmede:
a) Şafiî, Mâlikî ve
Medine ehlinin cumhuruna göre; mal ortaklar arasında hisselerine göre
paylaştırılır. Meselâ, hissesi üçte bir olan malın üçte birini, dörtte bir olan
dörtte birini alır. Herkes aldığı kadarının parasını verir.
b) Hanefîlere göre;
satılan mal, hisselerine bakılmaksızın şefi'ler arasında eşit olarak
paylaştırılır. Hisselerin azlığına veya çokluğuna bakılmaz.
Şüf'a hakkını kullanmayacağını
söyleyen bir şefi' bilâhare sözünden dönüp şüf'a talebinde bulunamaz. Artık
hakkı bitmiştir.
Şüf anın hükmü ile
ilgili bir iki meseleye daha temas edip konuya son vermek istiyorum:
Şüf'a hakkında mirasın
cereyan edip etmediği ihtilaflıdır. Yani şefi' ölürse, şüf'a hakkı vârislere
geçer mi?
Hanefîlere göre şüf'a
hakkı miras olarak vârise intikal etmez. Çünkü haklar miras olmazlar.
Âlimler, şefi'in malı
olması halinde parayı kime ödemesi gerektiği konusunda da ihtilâf etmişlerdir.
İmam Mâlik ve Şafiî'ye göre, müşteriye öder. İbn Ebî Leylâ, satıcıya
ödeyeceğini söyler.